3 Eylül 2020 Perşembe

Adalet Sarayının Güncel Fonksiyonu

Adalet, vatandaşların birbirlerinin hak ve hukukunu gözeterek yaşamasını sağlayan bir kavram. Bunun tecelli edeceği yer de adalet sarayı. Adalet sarayındaki birimler adaletin gerçekleşmemesi yönünde bir iradesi olursa adaletin katledilmesi kaçınılmazdır. Başlarına silah dayanmadığına göre sadece baskıyla, kişisel beklentilerle veya devletten farklı bir şeye hizmet ettiği düşüncesiyle gerçekleşen adaletsizlikler yargı erkinin vicdan ve erdem noksanlıkları yüzünden vücut bulmaktadır.

Gerekçeleriyle beraber müracaatını yaptığım belgeli ve belgesiz (sadece YSS Köprüsü yolsuzluğu basından elde edilen bilgiye dayanmış ancak anılan suç görevimle bağlantılı olmasının yanı sıra normal zekâ seviyesinde birinin anlayabileceği bir suçtur) suçların savcılık makamınca rahatlıkla örtbas edilebileceği aklımın ucundan dahi geçmemiştir. Ancak AkPartiden önce örtbas mahkemede aklanma yoluyla gerçekleşirken şimdi savcılık makamı suçu mahkemeye göndermeyerek cezadan arındırma yolunu benimsemiştir!

Bildiğiniz gibi Erdoğan’ın rüşvetçi üç bakanı dâhil dört bakanı suçlamalarla ilgisi olmayan gerekçeler yüzünden Yüce Divana gönderilmedi. Tüm Türkiye’nin rüşvetçi olarak bildiği ve gördüğü özellikle üç bakan Yüce Divanda aklanmadı; cezadan arındı. Aynı yöntem Adalet Sarayında bizzat savcılar tarafından gerçekleştirilerek Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın canını sıkacak suçlar cezadan arındırılmaktadır. Ancak savcıların görevini yapmaması da bir suçtur. Basın ve muhalefetin anlamsız sessizliği, korkaklığı cezadan arınmayı başarılı kılabilir fakat müşteki adalet arayışında sebat gösterirse yürütme erkinin güdümündeki yargı erki müştekisine zulmetme ya da adaleti sağlama arasında tercih yapmak zorunda kalacaktır!

Sözleşmeye ve/veya mevzuata aykırı davranışlar ilanihaye devam edemez. Özellikle devletteki birimler aykırılıkları örtbas ederek devam etmeye kalktığında gerek müştekinin gerekse devletin haklarını ve hukuku ihlal etmiş olur. Örtbas, devlet tarafından suça sahip çıkılmak suretiyle suçu kabullenmenin iğrenç bir ifadesi olduğundan suçun yeni suçlarla zenginleştirilmesi hukukun kısmen de olsa uygulandığı bir devlette kontrol altında tutulamaz.

Blogda yer alan tüm suçlamalar gerçektir ve devletin ilgili birimleri tarafından örtbas edilmektedir. Suçlamaların sahih olduğunun anlaşılmasını sağlayacak en basit husus şimdiye kadar suçladıklarımca tarafıma yöneltilmiş bir suçlamanın bulunmamasıdır.

Türkiye’de firmaları, bakanları, şahısları, kurumları sahtekârlıkla, yolsuzlukla, soygunla, dolandırıcılıkla, kamuyu zarara uğratmakla, yalan beyanla vb. suçlayan ama kendisine bir şey yapılmayan ender şahıslardan biriyim. Çünkü suçlular Erdoğan’ın kurmuş olduğu örtbas düzenine o kadar güveniyor ki ses çıkartmıyorlar. 

Örtbasın doğası gereği bir suçu örtbas etmek kolay olmasına karşın suçlayanın suç uydurduğunu, iftira attığını kanıtlamak imkânsızdır. Ancak kabullenilmiş düzen yüzünden örtbas öylesine banal bir şekilde gerçekleşmektedir ki bir yandan tarafım iftiracı konumuna düşürülerek muhbirlikten haklı alacağım ortadan kaldırılıyor, diğer yandan suçu kotararak iş yapalım düşüncesiyle Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yolsuzluk revizyonu imzalatılıyor. 

Eski Bakan Turhan hakkındaki 2020/67828 numaralı soruşturma dosyası örtbas edildiğinde mağdur olmadığım gerekçesiyle tarafıma bildirilmemiştir. Şimdi hem mağduriyet kazandım (!) hem de Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yolsuzluk revizyonu imzalattılar…

Akparti lideri Erdoğan devleti istediği gibi yönetebileceğini sandı. Suçlar karşısında sürekli örtbasa ve kendince cezalandırmaya başvurması da suçun onu bulmasına neden oldu. 09.04.2019 tarihli suçlama ve müracaatlarım örtbas edildi, 13.03.2020 tarihli suçlamalarım da örtbas edildi ve Erdoğan, Nisan ayında bir yolsuzluk revizyonuna imza attı. 

Yolsuzlukla mücadele ediyorum diye halkla dalga geçilirse kader, dalga geçilen kitle içindeki biri yüzünden yolsuzluk revizyonuna imza atmaya iter. Bu ülkenin Cumhurbaşkanın imzası olan bir belgenin (bkz. dipnot) yolsuzluğa konu olduğunu gerekçeleriyle beraber Adalet Bakanının başkanlığını yaptığı HSK’ya yolsuzluğa konu herhangi bir ödeme yapılmadan evvel 25.08.2020-100098 dilekçe ve eki açıklamayla bildirdim. 

Savcılığın örtbasını kullanarak (!) basiretsizliğin zirvesi olmuş, Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından imzalanmış ve henüz gerçekleşmemiş yolsuzluk suçunu bildirmek zorunda kalmışsam bu ülkede adaletten eser kalmamış demektir. Muhalefet ve basın tarafından hâlâ yalnız bırakılıyorsam, sesimi duyuramıyorsam muhalefet ve basından da eser kalmamış demektir. 

Muhalefet ve basın istediği kadar korksun istediği kadar sessiz kalsın Türkiye’de bir vatandaş bir bakan Olur’unu yolsuzluk Olur’u, Cumhurbaşkanı kararını da yolsuzluk revizyonu olarak blogda ve resmi müracaatlarında tanımlayabilmektedir. Şahsımın böyle bir ayrıcalığı var mıdır? Ana muhalefet partisi liderinden herhangi bir vatandaşa herkes sosyal medyadaki paylaşımlarından dahi yargılanarak ceza almaktadır. Ancak bana bir şey olmamaktadır! Böyle giderse mütemadi suçlar hariç tüm suçlar Bakan Gül ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın çabaları sayesinde zaman aşımına uğratılacaktır.

HSK’ya verilmiş dilekçe ve eki açıklamadan görüleceği üzere 2020/67828 soruşturma numaralı dosyaya takipsizlik kararı alınması nedeniyle savcılık ve bakanlık makamlarının itibarını dahi düşünerek tarafıma dava açılmasını önerebiliyorum. Gebze-Orhangazi-İzmir (G-O-İ) Otoyolu için Cumhurbaşkanının imzaladığı sözleşme revizyonu için de durum böyledir. 

Yapılan işlemler yolsuzluk anlamına gelmiyorsa, savcılık, kurum, bakanlık, Cumhurbaşkanlığı avukatları, Görevli Şirketler yolsuzluğa dair gerekçelerimi çürütecek suç duyurusu dilekçesi ve iddianameyi hazırlamalıdır. Suç işlenmesin, kurumlar dürüst kimselerin rahat çalışabileceği ortam haline dönsün diye yola çıkmışken maalesef kurumları yıpratır, mevcut çürümeyi hızlandırır bir etken haline geldim. Kamu personelleri suçlama yöneltilmiş kurumların ve makamların itibarını korumakla mükelleftir; yıpratmakla değil. TCK’nın 279’uncu maddesine göre suçu bildirme yükümlülüğüm ve adalet arayışımda ısrar kurumları, devleti yıpratır hale geldi.

Sabiha Gökçen Metrosunda 400.000 €’luk kamu zararı için Yüklenici’ye gayri ihtiyari canını almasını teklif etmiş birinin milyarlarca liralık konular karşısında şahsına ne olacağı umurumda olmaz. Sadece Erdoğan’ın berbat bir hale soktuğu devletin ne yapacağını merak eder. 

Yolsuzluk bağlamında tarafıma bir şey yapılmazsa bizzat gidip savcılığa şahsım hakkımda suç duyurusunda bulanacağım. Yolsuzluk yoksa hiç kimsenin Bakan Olur’una yolsuzluk Olur’u, Cumhurbaşkanı Kararına yolsuzluk revizyonu deme hakkı olamaz. Ancak yapacağım suç duyurusu başta savcılık makamı olmak üzere yürütme ve yargı erkini daha kötü bir pozisyona sokacaktır. 

Savcılık, “belgesi olmayan” konularda TCK'nın 257/1 maddesi bağlamında yolsuzluk olmadığını gerekçelendiremez. Çünkü YİD modelinde çalışmam sebebiyle görevimle bağlantılı olan bir işlemde ileri sürdüğüm gerekçeler savcılık makamınca çürütemez (ya da isnadın doğruluğunun ispat edilmesini sağlayacak davayı açamaz): Değişikliklerin yetkisiz yapılması, yatırımın tamamlanıp belli bir süre işletilmesi sonrasında değişikliğin yapılamayacak olması, YİD modellerinde Uygulama Sözleşmesi öncelikli ve esas olduğundan sözleşmeye aykırı değişikliklerin hükümsüz olması, bir YİD modeli için 2019 yılından itibaren diğer YİD modeli için 2020 yılından itibaren değişiklerin gerçeklemesine yönelik takdirin anlamsız olması, talep garantisinin haksız arttırılması, bakan imzasıyla yapılan bir işlemin suç duyurusu sonrasında Cumhurbaşkanı imzasıyla gerçekleşmesi.

Yolsuzluğun devam etmesini isteyecekleri daha zorlayacak gerekçe ise HSK’ya verdiğim dilekçeden sonra fark edilmiştir. Aksilik işte, edimin ifasına fesat karıştırma suçunun düzenlendiği TCK’nın 236’ncı maddesi HSK dilekçesinde yoktur… Dolayısıyla dilekçede kanuna aykırılık iddiası ileri sürülmemiştir.

AkParti döneminde kabul edilerek yasalaşan TCK’nın 236’ıncı madde 2’nci fıkra (d) ve (e) bentlerinde yapım ve hizmet edimlerinin sözleşmesinde belirlenen şartlara uygun olmamasına rağmen kabul edilmesinin, (c) bendinde ise işin süresinde ifa edilmiş gibi kabul edilmesinin suç olduğu belirtilmiştir. G-O-İ Otoyolunda Cumhurbaşkanı Kararının hayata geçmesi ve devam etmesi ile 2034 yılında sözleşme şartlarına aykırı olarak işletmenin devri alınacaktır. 

Kanunun anılan bentleri yeni keşfedilen yolsuzluk türüne bire bir uymadığı rahatlıkla görülebilir. Ancak TBMM tutanak dergisi Cilt 59, 119’uncu birleşim tutanakları “Adalet Komisyonunun Kabul Ettiği Maddelerin Gerekçeleri”nde ikinci fıkra için “Maddenin ikinci fıkrasında, edimin ifasına fesat karıştırma niteliğindeki hareketler sayılmıştır. Sayılan bütün bu hareketlerin ortak özelliği hileli davranışlar olmasıdır” gerekçesi bulunmaktadır. Yani sözleşme şartları değiştirilerek talep garantisinin arttırılmasını doğuracak değişiklik hileli bir davranış olarak görülmektedir. Zamanında bu maddeyi kabul eden vekillerin aklına Cumhurbaşkanı Kararıyla talep garantisinin arttırabileceği gelmemiştir. Gerçi AkPartili o vekillere ileride böyle bir şey olacak diyebilseydiniz Erdoğan böyle bir şey yapmaz derlerdi… Sonuç olarak, G-O-İ Otoyolunda sözleşme revizyonuna dair Cumhurbaşkanı Kararı kanuna da aykırıdır.

HSK dilekçesinde ve blogdan görüleceği üzere Cumhurbaşkanı Kararıyla devletin ilgili yıla karşılık gelen TL garanti bedeli, faiz oranları ve 6 aylık kur artışı gibi önceden bilinemeyecek hususlar karşısında bir senelik işletme süresini (365 gün) kısalttığı ifade edilmiştir. Yani devletin belirsiz bir varlıkla belirli bir varlığı takas etmekle tavukla pilicin takas edildiği ve haksız kazancın 3-5 sene içinde rakamlarla ortaya çıkacağı belirtilmiştir. 

Ek açıklamadaki kabullerle altı aylık kur artışının ortalama %8,74 olması durumunda bir sene işletme süresinin kısalmasına karşılık geldiği de belirtilmiştir. Dolayısıyla bu sene dâhil 15 sene boyunca ilk altı aylık ödemenin Eylül ayına çekilmesiyle oluşacak 7’şer aylık faizlerin ve kur artışı dâhil miktarı içeren ikinci altı aylık ödemenin Mart ayına çekilmesiyle oluşacak 1’er aylık faizlerin karşılığının alınmadığı belirtilmiştir.

YİD modeli sözleşmesinde çiftlik yönetir gibi değişiklik yapılsa da gerçekleşecek bir veriyi vererek konuyu bitireyim. 2020 yılının ilk 6 aylık diliminde %15 mertebesinde bir kur artışı olduğundan eski Bakan Turhan’ın Olur’u ile Cumhurbaşkanının Kararıyla garanti yükümlülüğü bu oranlara karşılık gelen bedelde artmıştır. 

HSK ek açıklamasındaki kabullerle; G-O-İ otoyolunda kur artışı Mart 2021’de ödeneceğinden o tarihte %15 daha kur artışı gerçekleşirse sadece bu seneki kur artışı 2035 yılında 47 güne karşılık gelmektedir. Devlet, Cumhurbaşkanı Kararıyla 365 gün almıştı fakat sadece bu seneki kur artışı yüzünden geriye 318 gün kalmıştır! Bu seneki faizler dâhil 15 sene boyunca oluşacak faizlerin ve önümüzdeki 14 sene boyunca oluşacak kur artışlarının kaç güne karşılık gelmesi beklenmektedir? 318 günden 1 kuruş fazla olursa Cumhurbaşkanı, Bakan Karaismailoğlu, bakanlıklar ile KGM yetkilileri ve tabii ki Görevli Şirket yolsuzluk yapmış olacaktır. 

Peki, ileride kurulacak hükümetler yolsuzluk olduğunu bile bile 2034 yılına kadar bu uygulamayı devam ettirecek midir? Ekonomi kötü giderse birkaç senelik işletme süresine karşılık gelen bir yolsuzluk olacağını, revizyonun sözleşme şartlarına göre 2-3 senelik işletme süresini aşacak bir talep garantisine karşılık geleceğini belirteyim. Erdoğan imzaladı diye gelecek hükümetler mütemadi suç olan bir yolsuzluğu 2034’e kadar devam ettirilmesini millete nasıl anlatabilir? İktidar, yapılanın yolsuzluk olduğu bildirildiğine göre2035 yılındaki ödeme yükümlülüğünü 2020'den itibaren ödüyoruz şeklinde bazı şeyler geveleyecek kadar tiksindirici bir konuma düşebilir ama bunu sorgulamayan muhalefete ve basına ne denmelidir?

Yukarıdaki iki paragraftan anlaşılacağı üzere şahsıma yönelik dava açılmasına davet nedenim basittir. Başıma bir şey gelirse başta bu yolsuzluk revizyonu bağlamında tüm suçlardan gelecektir. Adaletin katledildiği bir ülkede savcının, mahkemenin, Yargıtay ve Anayasa Mahkemesinin alacağı kararlara etki edebilirsiniz ama AİHM’e yolsuzluğun devam etmesi için müştekiye yapılan zulmü anlatamazsınız. T.C. Devletini bu derece rezil etme pahasına yolsuzluğa devam edebileceğini sananlar ellerinden geleni ardına koymasınlar!

Son sözler muhalefete, basına ve AkParti içerisinde temiz kalabilmiş olanlara; ne yapıyorsunuz siz ya? Muhalefet iktidara geldiğinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ve yolsuzluğu gerçekleştirenleri içeri mi alacak? Yoksa Erdoğan başlamış, biz de devam ettirelim mi diyecek? Muhalefet partileri kendi kitlelerine yolsuzluğa sessiz kalmalarını nasıl izah edecek? 

Son senelerde dillere pelesenk olmuş israf türküsü söylenirken yolsuzluğa karşı muhalefetin üç maymunu oynaması AkPartili kitlelerce nasıl değerlendirilecek? YSS Köprüsünde 2019 yılında gerçekleşen 289 milyon TL'lik yolsuzluğun peşine düşmeyen muhalefet mi olur? AkPartiye karşı böyle bir muhalefetin kazanma ihtimali yoktur. Bir korkunuz ya da suçlamalarım hakkında tereddüdünüz varsa bir zahmet blog ve müracaatlarım hakkında suç duyurusunda bulunun.

Ne Avrasya Tüneli Dolandırıcılığı ne de YİD modelinde sözleşmelere aykırılı değişikliklerle yolsuzluk gerçekleştirilmesi 2019’daki müracaatımda yoktur. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın suçları bayağı bir şekilde örtbas ettirmesiyle gelinen nokta tamamen zırvalıktır. Bunun basın ve muhalefet tarafından gündeme getirmemesi de ayrı bir zırvalık olacaktır… 

13.03.2020 tarihinde bakan hakkında suç duyurusunda bulunuluyor, 15 gün sonra bakan görevden alınıyor, bakanın suç duyurusu dilekçesindeki YSS Köprüsünde karşılıksız yapılan talep artışına konu yolsuzluk ise G-O-İ Otoyolunda işletme süresinden bir süre kısaltılmak suretiyle Cumhurbaşkanına çıkarılıyor. Tüm bu gelişmeler sonrasında dahi iletişime geçtiklerimden hiç kimsenin sesi çıkmıyorsa, herkes başını çeviriyorsa bu millettin geleceğinden kesinlikle ümit edilemez.

İşi bu raddeye getirmişken durmayacağıma göre yolsuzluk Olur'u ve yolsuzluk revizyonu için Arınma Sarayı ne yapacak? Asıl haline mi dönecek yoksa Zulüm Sarayına mı evrilecek? İnşallah yolsuzluk revizyonu hayata geçmez de Cumhurbaşkanını suçlayacağım konular arasında böylesine çirkin ve rezalet bir konu yer almaz. 


Dipnot: Gerek resmi gazetede gerek internette arama yapıldığında böyle bir Cumhurbaşkanlığı Kararına ulaşılamamıştır. Ancak kaynak basın kuruluşu, kurumdaki personellerden de bilgi alarak haber yaptığı bilindiği ve süreç hakkında detay verdiği için değişiklik kararının Cumhurbaşkanı Kararıyla yapıldığı kabul edilmiştir. Değişiklik gereği ilk ödemenin Eylül 2020'de yapılacağı ise basında yaygın olarak yer aldığından değişikliğin resmi bir kararla yapıldığı ortadadır.


Güncelleme (02.10.2020): Hayırlı olsun, Türkiye Cumhuriyetinin seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı, haberden ve yukarıdaki açıklamalardan anlaşılacağı üzere HSK vasıtasıyla bilgisi olan yolsuzluk konusunda kendi imzasıyla yolsuzluğun gerçekleşmesini sağlamıştır. Yolsuzlukla mücadele ediyorum diye halkla dalgasını geçen Erdoğan "Durmak yok, yolsuzluğa devam" demiştir. Basın ve muhalefetin bu kadar berbat bir halde olduğu ülkede tabii ki yolsuzluğa devam edilecektir!

Neyse, suçlulardan korkacak kadar karaktersiz değilim. Önümüzdeki yıllarda seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı hakkında ilk kez yolsuzluk suçlaması yapmak bana kaldı. Benim kanun gereği yerine getirmek zorunda kaldığım yükümlülükler ülkeyi daha kötü bir hale sürüklemektedir. Basın ve muhalefetin bu sessizliği inanın ülkeyi daha kötüye götürecektir. Milletimizin hak ettiği de maalesef bu...

Güncelleme (08.04.2021): Linkteki habere göre Nisan 2020'de imzalanan CB Kararına göre kur artışı olmalıydı ama yaklaşık 270 milyonluk ödeme gözükmemektedir. İkinci altı aylık ödemenin hangi ayda yapıldığı ise net değildir. Milletvekili Yavuzyılmaz'ın CİMER başvurusuna verilen cevapta ise işletme süresinin 2034 yılına çekilmekten de geri adım atıldığı, hatta işletme süresinin başka bir kararla (?) bir sene uzatıldığı görülmektedir. Dolayısıyla CB Kararında geri adım atılmış ve başka bir karar alınmıştır!



a.n.s 15.59, 3.9.20.4


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder