12 Mayıs 2020 Salı

Avrasya Tüneli Dolandırıcılığı (+181 MİLYON $)

Öncelikle bu yazı 13.03.2020 tarihli ve 2020/61605 soruşturma numaralı dosyanın konusudur. Savcılığa verilmiş açıklamanın 4.7'nci başlığından görüleceği üzere dosya konusu yalnızca YEDİ sayfadan ibarettir. Yayım günü itibariyle aradan iki ayı aşkın bir süre geçmesine karşın devlet ve halkın çıkarlarını korumakla, işlenmekte olan bir suça engel olmakla görevli savcılığımız konuya el atamadığından (!) halkımızın dolandırılması devam etmektedir.

Maalesef koronavirüs gibi bir beladan muzdarip ülkemizde savcılığımız kamu idaresinin dahli bulunduğu iddia edilen 1,2 MİLYAR TL’lik (85.757.024 TL + en az 165.423.602 $ en fazla 253.533.178 $) dolandırıcılığa ivedilikle el atmaktan ziyade muhaliflerin konuşmaları veya soysal medya paylaşımlarına yönelik işlem yapmayı öncelikli görev bellemiştir. Savcılık, Erdoğan’ın tanıdığı Yüklenici’nin sahteciliğiyle ilgili 09.04.2019 tarihli ve 2019/63231 Soruşturma numaralı dosyadan verdiğim tüm eklerin doğru olduğunu, herhangi bir tahrifat yapmadığımı bilmektedir. Ancak Uygulama Sözleşmesi ve İşletme Protokolünün tüm dijitalleri verilmesine karşın üç maddeye konu dolandırıcılık hâlâ devam etmektedir.  Dolandırıcılığın savcılık ve doğal olarak Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı (UAB) bilgisi dâhilinde devam etmesi nedeniyle başta Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere Adil Karaismailoğlu, Abdülhamit Gül ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığını tebrik ediyorum; adaleti katletmişsiniz…

 

Uygulama Sözleşmesi (US), İdare ve Görevli Şirketin 25.02.2011 tarihinde imzalayabildiği (sözleşmenin imzalanabilmesi için 6111 sayılı Kanunla 3996 sayılı Kanunun değiştirilmesi gerekmiştir) ve işin anayasası olan sözleşmedir. Sözleşmenin 44’üncü maddesine göre Uygulama Sözleşmesinde “yer alan hükümler ile Sözleşme’nin bu ekleri arasında bir çelişki olduğu takdirde esas alınacak doküman Sözleşme olup, Sözleşme’nin bu ekleri fer’i nitelikte olacaktır” hükmü bulunmaktadır. Yani Uygulama Sözleşmesi maddeleri bağlayıcıdır, US ekinde yer alan maddeler US madde hükümlerine göre çelişki doğuruyorsa US madde hükümleri uygulanacaktır. Böyle bir madde varken AYGM; US 21.5’inci maddesini 11.12.2012 tarihinde imzalanan İşletme Protokolünün 2.6.2’nci maddesi ile değiştirmeye kalkmıştır! Değişiklik, Bakan Yıldırım'ın verdiği imza yetkisiyle gerçekleşmiştir.

AYGM, ihale döneminde Görevli Şirket çıkarları için elinden geldiğince çırpınmış, istekli ve Görevli Şirket çıkarlarına yönelik talepleri ikiletmemiştir. Ancak İdarenin YİD modellerinde eskalasyonla ilgili ilk sözleşme uygulaması olduğundan bazı hususlar gözden kaçmıştır. İdare ile Görevli Şirket arasında imzalan US 21.5’inci maddesine göre geçiş ücretinin enflasyon uyarlaması ABD’deki enflasyon değerleriyle hesaplanacaktır. Bu hesaplamaya göre 2008 yılı endeks değeri ile işletme yılı endeks değeri oranlanarak bir çarpan bulunacaktır. Eskalasyonu belirleyecek çarpan, baz ücret (2019 öncesi 4,00 $, 2019’dan itibaren 4,60 $) ve merkez bankası döviz kurunun çarpılması suretiyle geçiş ücreti belirlenecektir.

İhale başlangıcında açılış yılı enflasyon uyarlamasının yapılacağı yılken (CPIo: Operation) isteklilerin talepleri ikiletilmediğinden 2008 yılına çekilmiştir. Bu değişiklik olmasaydı eskalasyon 2017 yılına göre yapılmak zorundaydı. Daha sonra bakanlık yapacak Gn. Md. Ahmet Arslan’ın beceri ve inayetiyle Görevli Şirket ilk enflasyon uyarlamasının yapılacağı 2018 yılında dokuz senelik ABD enflasyonuyla belirlenecek ücreti hak etmiştir! Lakin Görevli Şirket ve AYGM imzaladıkları sözleşmede CPIy değer tanımının ne manaya geldiğini idrak edememiştir.  25.02.2011 tarihinde imzalanan Uygulama Sözleşmesi 21.5’inci maddesi hoşnutsuzluk yarattığından 11.12.2012 tarihinde imzalanan İşletme Protokolünün 2.6.2’nci maddesiyle değişiklik yapılmıştır. Söz konusu değişiklik US 44’üncü maddesinde göre hükümsüzdür. Üç senedir uygulanan dolandırıcılığa konu madde değişiklikler Şekil 1’de verilmiştir.

 

Şekil 1: Uygulama Sözleşmesi 21.5’inci Maddesine Aykırı İşletme Protokolünün 2.6.2’nci Maddesi (Orijinal Boyut)

Sözleşme maddesinde problem çıkaran ve tarafların en başta idrak edemediği konu CPIy değerinin nasıl kullanılacağıdır. Çünkü işletme yılının 1 Ocak tarihindeki endeks sayısı hesap yapılan yılda değil bir sonraki yılda açıklanmaktadır. Taraflar, yıla ait CPI değerinin sonraki yılın Ocak ayı içerisinde yayınlanacağını imza attıklarında idrak edememişlerdir. Hesap yapılan işletme yılında CPI2008 ile işletme yılının CPIy değeri sadece bir sonraki yılın Ocak ayı içerisinde kullanılabilmektedir! Bu yüzden  CPIy değer tanımında parantez içindeki ayrıcalık olan “ ‘y’ yılında böyle bir endeksin henüz yayınlanmamış olması durumunda, bir önceki yılın endeksi ‘y’ yılının endeksi yayınlanıncaya kadar kullanılacaktır” ifadesi aslında on bir aydan uzun bir süre kullanılmak durumundadır. Tabii böyle bir şeyi atlamanın getirdiği keyifsizliği (!) gidermek için US’ye aykırı değişiklikler yapma ve bunu uygulama çirkinliğine gidilmiştir. Böylece İşletme Protokolünde hem CPIo değeri için alınması gereken 2008 yılı değeri 2007 yılı değerine hem de parantez içinde olan ve on bir aydan uzun süre kullanılan CPIy-1 değerinin tüm yıl için kullanılmasına dönük değişiklikler yapılmıştır.

İşte, bir maddede değişikliklere gidilmesi suretiyle halk ve devletten haksız kazanç alınmasına yol açan olaylar zinciri yukarı paragrafta aktarıldığı gibi şekillendiği düşünülmektedir. AYGM’yi orada çalışanlar daha iyi bilir; onca değişiklik yaparak Görevli Şirkete 4,5 MİLYAR $ üstünde kesin garanti verenler parantez içindeki ifadenin aslında on bir aydan uzun süre kullanılacağını anladıklarında enflasyon uyarlama yılını bir önceki yıla çekiverirler. Türkiye’de devleti soymak salatalık soymaktan daha kolay olduğu için böyle bir değişikliğe gitmekten çekinilmemiştir. Ancak devleti sürekli soymaya ya da soydurmaya alışanlar halktan alınan haksız kazancın ne tür problemlere yol açabileceğini gerek İşletme Protokolüyle US 21.5’inci maddesini değiştirmeye kalktıklarında gerekse US maddesi dururken İşletme Protokolü ile geçiş ücretini uygulandıklarında idrak edememişlerdir. Kendisinin bilgisi olmadığı bir konuda bir devlet kurumu ve Görevli Şirket arasında hükümsüz bir madde düzenlemesi ve bunun uygulanmasıyla haksız bir ücret alındığını halka anlatsanız inanmaz. Bu yüzden ilgili maddeler verilmiş, halkın bilgisi olmaksızın kendisinden haksız para alındığı -dolandırıldığı- ortaya konulmaya çalışılmıştır.

İki maddede yapılan değişikliği ilköğretim öğrencisi dahi anlar. Çünkü CPIy değeri için parantez içindeki hüküm İşletme Protokolünde “(her yıl Ocak ayı içerisinde yayınlanan) ilgili Ücret Hesaplama Yılının başlayacağı yıldan bir önceki takvim yılına ait Amerika Birleşik Devletleri Tüm Kentsel Yerler Tüketici Fiyat Endeksi, CPI (CPI-U), değerinin yıllık ortalamasını temsil etmektedir” ifadesiyle tüm yıl için kullanmaya yönelik değiştirilmiştir. CPIo değerinde ise “2008 yılında Amerika Birleşik Devletleri 1 (bir) Ocak tarihli tüm Kentsel Yerler Tüketici Fiyatları Endeks sayıları CPI (CPI-U)’nı” olan US hükmü, İşletme Protokolünde “2008 yılı 1 Ocak tarihli ‘CPIO’ değişkeni, 2008 yılı Ocak ayı içerisinde 2007 yılı için yayınlanan, 207,342’ye eşit olan, CPI (CPI-U) olacaktır” ifadesiyle değişikliğe uğramıştır. Burada enflasyon uyarlaması yapılacak başlangıç için 1 Ocak 2008 TARİHLİ değeri 2008 yılı Ocak ayı içerisinde 2007 yılı için yayınlanan değere dönüştürülmüştür. 1 Ocak 2008 tarihinde CPI2007 dahi yayınlanmamış olduğundan “2008 yılı Ocak ayı içerisinde 2007 yılı için yayınlanan” ifadesi kullanılmıştır.

Sözü daha fazla uzatmadan dolandırıcılığa konu miktara geçelim. İlköğretim öğrencisinin anlayacağı değişiklikle 13.03.2020 tarihinde savcılığa başvuruda yapılmasına, 6.000’ini aşkın e-postaya gönderilmesine karşın ne basında bir haber çıkmış ne muhalefet konuyu gündeme almış ne de savcılık ve UAB mütemadi suç olan dolandırıcılığa engel olma yolunda adım atmıştır. Maşallah herkes seyrediyor. Böylesine haberleştirilmeyecek bir dolandırıcılığın küçük bir miktar olmasını bekleyebilirsiniz ama meblağın en az 1,2 MİLYAR TL (181 MİLYON $) olması milletimizin davranışını daha da tuhaflaştırmaktadır.

 

Tablo 1: Görevli Şirketin 2018-2020 Yılları Arasındaki Haksız Kazancı (Orijinal Boyut)
Tablodaki 2019 CPI değeri kaynaktan yanlış alınmıştır. 255,371 yerine 255,658 olmalıdır. 2020 ücretleri ise 36,40 TL ve 35,10 TL, fark ise 1,30 TL olmalıdır. Kusuruma bakmayın.  

Görevli Şirketin halk ve devletten toplam elde edeceği haksız kazanç savcılığa verilen açıklamanın 4.7’inci başlığında detaylıca anlatılmıştır. Tablo 1’de 2018 yılı için düşülen 708.738,45 TL nedeniyle 2018 ve 2019 yıllarında gerçekleşen ve bu yıl içinde gerçekleşecek toplam haksız kazanç miktarı 85.757.024 TL olarak bulunmuştur. Bu rakam garantiyi karşılamayan geçişlerde ödenen ücretlerin ilgili ay ücreti üzerinden hesaplanmasıyla bulunmuştur. Koronavirüs sebebiyle halkın Avrasya Tünelini kullanamaması yüzünden halktan elde edilecek 36.700.432 TL’lik haksız kazanç miktarı düşecek, devletten elde edilecek 49.056.592 TL’lik haksız kazanç miktarı ise artacaktır. Dolandırıcılık bağlamında halktan ve devletten alınan ücretlerin faiziyle iade edilmesi gerekmektedir. Geçiş ihlali nedeniyle cezalı ödeme almayı bilen Görevli Şirket dolandırdığı halka ve devlete faiziyle ödeme yapmasını da bilecektir.

Dolandırıcılık İşletme Protokolünde Uygulama Sözleşmesini değiştirmek ve uygulamak suretiyle yapıldığı için 2021-2042 yılları arasında da uygulanmaya devam edebilir! Zaten hiç kimse ses çıkarmazsa veya tüneli kullanan İstanbullu, sivil toplum örgütleri ve muhalefet davaya müdahil olmazsa kimse kalkıp Erdoğan’ı, Görevli Şirketi ve MBM-AYGM-UAB’yi suçlayarak boş konuşmasın. Savcılıkta 2020/61605 Soruşturma numaralı dosya varken susmak, konuşmaktan veya davaya müdahil olmaktan daha büyük irade gerektirir. Böyle devam ederse Görevli Şirket’in 2021-2042 yılları arasında mevcut garantinin 165.423.602 $’a (KDV dâhil) karşılık gelen miktarı daha haksız olarak elde edecektir. Bu miktar garantiye bağlı en az miktardır. Görevli Şirketin dolandırıcılıktan beklediği gelir ise en fazla 253.533.178 $ olmaktadır. 2021-2042 yılları arası garantiye bağlı en az miktarı ve 2018-2020 arası miktarı topladığımızda 1,2 MİLYAR TL’lik (181.081.252 milyon $) dolandırıcılığa ulaşılmaktadır. Susmayı marifet bilen basınımıza, muhalefetimize ve halkımıza hayırlı olsun diyelim…

Böyle bir dolandırıcılığın Bakan M. Cahit Turhan ve Erdoğan’ın tanıdığı sahtekârlara yönelik suç duyusunda bulunan kişi tarafından yapılması nedeniyle Erdoğan’ın bilgilendirmediğini düşünmek açıkçası kendini kandırmaktan başka bir şey değildir. Üstelik soruşturma dosyasında MBM ve AYGM de suçlandığından savcılık Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığından soruşturma izni istemek zorundadır. Yani Erdoğan’ı devletten ve yapılagelenlerden habersiz, bilgisiz dürüst bir lider konumuna çıkartanlar ilköğretim öğrencisinin anlayabileceği dolandırıcılığa savcılığın ve UAB'nin neden müdahale etmediğini açıklayamazlar. Sonuç olarak halk ve devletin çıkarlarını düşünmeden, kollamadan imzalanmış bir sözleşme içinde daha fazla kazanç temin etmek için dolandırıcılığa dahi başvurulmuştur. Bu çirkinliğin suç duyurusuyla savcılığa bildirilmesine, suçun mütemadi bir suç olmasına karşın Avrasya Tüneli Dolandırıcılığı devam etmektedir.

Avrasya Tüneli Dolandırıcılığında en problemli husus halkın dolandırılması olmasına karşın savcılık ve bakanlığın halkın dolandırılmasına nasıl olup da izin verdiğini anlamak kabil değildir. Ancak dolandırıcılığa konu 2020/61605 No.lu soruşturma dosyasında eski Bakan Turhan’ın suç duyurusunun tamamı da bulunmaktadır. Bu yüzden savcılık ve bakanlığın herhangi bir şey yapmamayı tercih ettikleri düşünülmektedir. 7 sayfalık açıklaması olan ve yalnızca 3 maddenin okunmasıyla anlaşılabilecek bir dolandırıcılığa engel olunmamasının makul başka bir açıklaması akla gelememektedir. Ancak örtbas yüzünden devletin geldiği hazin durum ortadadır; halk aylardır devletin bilgisi dâhilinde dolandırılmaktadır. Garantinin %70 oranında karşılandığı düşünülünce halkın dolandırılmasına konu meblağ günlük 65 bin lira civarındadır.

Savcılık ve bakanlık suç duyurularındaki konulardan ve sözleşme maddelerinden en azından halkın dolandırılmasına ivedilikle engel olabileceğini bilmektedir. İşletme Protokolü maddesinin Uygulama Sözleşmesine göre hükümsüz olmasının yanı sıra eski Bakan Turhan hakkındaki suç duyurusunun 8’inci maddesi nedeniyle İdare isteği ile indirim yapılabileceği bilinmektedir. AkPartinin seçim başarısı için indirim yapmayı bilen bakanlık 13.03.2020 tarihinden sonra gerek eski Bakan Turhan gerekse Bakan Karaismailoğlu dolandırıcılığı doğrudan engelleyebilecek indirim kararı almamış, halkın dolandırılmasını umursamamıştır. YİD modelini Görevli Şirket çıkarları için şekillendiren bakanlık dolandırıcılığın halka yansımasını ortadan kaldırabilecek sözleşme hükümleri uygulanmamıştır. Yani en azından halkın dolandırılmasını engelleyecek ve mahkeme sürecinde diğer işlemlerin çözümünü halledebilecek devlet aklı yoktur! Bunun yerine seçim başarısı için %30’dan fazla indirim uygulayarak kamu zararı doğuran ve bu uygulamasına karşın %3,85 oranında indirim yapmayarak halkın dolandırılmasını seyreden bir devlet aklı bulunmaktadır. 


Sonuç: Her kemalin bir zevali vardır. Avrasya Tüneli geçiş ücreti artışlarından görüleceği üzere daha sonra bakanlık yapacak Ahmet Arslan Görevli Şirket çıkarları için art niyetli artış dahi yapmıştır. YİD modeli ile iş yürütme böyle olunca halkın dolandırılmasına dahi başvurulmuştur. Dolandırıcılık savcılığa bildirildiğinde ise devlet ve tabii ki Erdoğan halkın dolandırılmasına ses çıkarmamıştır. Yatırımlar halk için yapılmışsa devlet halkın dolandırılmasına niye ivedi bir şekilde müdahale etmemiştir? Türkiye’de nice yatırımları gerçekleştiren Erdoğan döneminin kemali, Görevli Şirket - İdare personelleri arasındaki anlaşmayla halkın dolandırılması ve buna devletin müdahale etmemesi olmuştur. Ey örtbas, sen nelere kadirsin... 


Not 1: Mevcut gidişatta döviz ücreti ciddi bir şekilde arttığından 2018’deki gibi dövizin altı ayda %21,13 oranında artması (7,20 TL) mümkün görünmektedir. Böyle olduğunda geçiş ücreti 1 Temmuz 2020 tarihinde 44,10 TL’ye, olması gereken ücret ise 42,50 TL’ye çıkacağından dolandırıcılığa konu ücret farkı 1,60 TL’ye çıkacaktır. (Aşağıdaki güncellemeye bakınız.) Şu anda dolandırıcılığa konu bedel 1,30 TL'dir. Görevli Şirket ve AYGM’nin bu dolandırıcılığı devam ettirmesi kaçınılmazdır. Çünkü buradan geri adım atmaları daha önce dolandırıcılık yaptıklarını zımnen kabul ettikleri anlamına gelir. Ancak halk ve devletten alınan haksız kazancın geri ödenmemesi, dolandırıcılık yapanların suç ve kazançlarının yanlarına kâr kalması Erdoğan’ın Türkiye’sinde örtbas yüzünden yaşanan iğrenç durumlara bir yenisini daha ekleyecektir.

Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı İdare isteği ile indirim dahi yapabileceğinden 42,50 TL’lik ücretle karşılaşılırsa bunun dolandırıcılıktan geri adım mı olduğu yoksa indirim mi yapıldığı bilinemez. Eğer İdare isteği ile indirim şeklinde çözmüş görüntüsü verilirse karşımıza başka bir çirkinlik çıkacaktır: Dolandırıcılığa konu miktar devletçe ödenmeye, Görevli Şirkete haksız kazanç sağlanmaya devam edilmektedir.

 

Not 2: Bu not Temmuz 2020’de güncellenerek savcılık, bakanlık ve Erdoğan’ın dolandırıcılığa yaklaşımı belirtilecektir. Şu anda onların bilgisi ve onayıyla dolandırıcılık devam etmektedir. 

Güncelleme: 01.07.2018 tarihli ücret güncellemesi yüzünden 01.07.2020 tarihinde ücret güncellemesini nasıl yapacaklar diye kara kara düşünüyordum ve İşletme Protokolünün 2.6.5’inci maddesi gereği Uygulama Sözleşmesi maddesine de ayar çekildiğini gördüm. 2018’de bu maddenin neden uygulanmadığı anlaşılamamış olup, dolandırıcılığa konu ücretlerde değişiklik olması beklenebilir. 

Uygulama Sözleşmesi 21.8’inci maddesindeki 01 Ocak – 30 Haziran arası dönem, İşletme Protokolüyle 01 Ocak – 15 Haziran olarak değiştirilmiştir. Uygulama Sözleşmesi hükmünü değiştiren bu ayar ne dolandırıcılık ne de yolsuzluktur. Ayarın/değişikliğin kaynağı Uygulama Sözleşmesi taslağındaki çelişkinin Hazine Müsteşarlığınca fark edilmesi sonrasında Ahmet Arslan’ın çelişkiyi Görevli Şirket çıkarlarına yönelik kullanmasına (18.09.2022; bu kısmı yazdığımda TCK 236'yı bilmiyordum. Zayıf çelişki olsa da GŞ lehine kanuna aykırı değişiklik yapılmıştır.) dayanmaktadır. Bu yüzden kur artışı kaynaklı yıl içi ücret artışına Temmuz ayı dâhil edilerek düzenleme yapılmıştır. Eğer Ahmet Arslan her vatan evladının anladığı ve Hazine Müsteşarlığının ifade ettiği gibi Ağustos ayından itibaren ikinci altı aylık dönemi başlatsaydı İşletme Protokolünde bu değişikliğin yapılma zorunluluğu kalmayacaktı. Çünkü geçiş ücretinin bildirim, itiraz ve onay süreleri gereği 01 Temmuz tarihli döviz alış kuruyla 01 Temmuz tarihinden itibaren ücret değişikliği imkânsızdır. İstanbullular ve devlet, yıl içi döviz kuru güncellemesini Temmuz'dan itibaren ödemek zorunda kaldıkları için Ahmet Arslan'ı uygun biçimde anabilirler; AYGM'de beş Görevli Şirket çıkarları söz konusuysa yediye eşittir.

Tabii maddeyi okurken bir eklemeye gözüm takıldı. Bu ekleme şimdiye kadar devreye girmemiş olup, İşletme Protokolü 2.6.5’nci madde (b) fıkra (i) bendi ile sözleşmede bulunmayan bir düzenleme getirilmesine dayanmaktadır. Sözleşmede düzenlemenin bu anlamına karşılık gelecek en ufak bir ibare yoktur. Sözleşme dönem içindeki kur dalgalanmasına girmemiş, spesifik tarihler belirlemiştir. Görevli Şirket ve AYGM’nin ilavesindeki amaç; eğer 01 Ocak – 15 Haziran arasında kur artışı %5'in altında (mesela %3) ise aritmetik ortalama kontrol edilsin ve 5,5 aylık dönemin aritmetik ortalamasında %5'ten fazla bir artış bulunursa yine ücret artışı (%3) uygulansın…

Yani ne diyeyim, bari dolandırıcılık yaparken her şeyi düşünsünler. Bu dolandırıcıları koruyan bir süre gücü de mahcup ediyorlar. Anılan bendin sonunda “ve/veya” bağlacı konulmuştur. Döviz kuru 01 Ocak – 15 Haziran arasındaki dönemde dalgalı seyredip aritmetik ortalaması %5’ten fazla artış seyrettiğinde 15 Haziran tarihli döviz alış kuru uygulanmak zorundadır. Ancak 15 Haziran tarihli döviz kuru değeri farzı misal sene başı değerinden %6 düşükse ücret %6 düşürülmek zorunda kalınmıştır. İşletme Protokolünün bu bent hükmüne dolandırıcılık demeyen, diyemeyecek olan Uygulama Sözleşmesinde yıl içi uygulanacak ücretin düşürülebileceğine dair en ufak bir ifade bulmak zorundadır. Devlette birileri Görevli Şirkete çıkara sağlamak için sonradan imzalanan belgelerde (İşletme Protokolü gibi) dolandırıcılık, yolsuzluk, soygun yapılmasını destekliyorsa veya engel olmakta bahane arıyorsa bari sözleşme yönetimi, sözleşme yorumları hakkında kapsamlı ve zor seminerler düzenlensin. Bu seminerden sertifika alamayan dolandırıcılık, yolsuzluk, soygun yapmaya kalkmasın.

Yargı ve yürütme erkinin örtbası bu kadar benimsemiş olmaları yüzünden örtbası kabullenmeyen bir işsiz karşısında ne yapacaklarını merak ediyorum doğrusu. Aslında binlerce kişi bilse de tarafıma halen neden bir şey yapılmadığını anlamakta güçlük çekiyorum. Devlet öylesine kötü bir hale sokulmuş ki bir yandan devletin soyut varlığı olan mevzuatın uygulanmasını direten bir işsize anca adaleti tehdit suçu (3 Temmuz itibariyle karakola böyle bir evrakta da gelmemiş, bekleyeceğim artık.) yönlendirilebiliyor. Diğer yandan halkın dolandırılması 3,5 ay devlet bilgisinde devam ediyor. 15 Haziran tarihli döviz alış kuru 6.8220 TL’dir. Sözleşme ve protokole göre %14,7’lik bir artış olduğundan ücret artışı uygulanmak zorundadır. Lâkin Uygulama Sözleşmesine göre ücret 40,20 TL olması lazım iken dolandırıcılık dâhil fiyat 41,80 TL’dir. 01 Temmuz 2020 tarihinde ücret artışı açıklanmadığına göre mevcut uygulamaya istinaden İdare isteği ile indirim gerçekleşmiştir. Ortada seçim de olmamasına karşın bu isteğin nedeni nedir? Dolandırıcılık yapıldığı suç duyurusu ile bildirildiğinde indirime gitmeyen Bakanlık keyfi ve basit bir şekilde indirim gerçekleştirmektedir. 3,5 ay boyunca her bir kullanıcının tünel geçişinde 1,30 TL,  garantinin %70 oranında karşılandığı düşünülünce de halkın günlük 65 bin lira civarında dolandırılmasına engel olmadığı için eski Bakan Turhan'ı, Bakan Karaismailoğlu’nu ve tabii ki Erdoğan'ı tebrik ederim. Türkiye'de halkın dolandırılmasına göz yuman bir hükümet çıkmamıştı...


 

a.n.s 19.24,12.5.20.2


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder